Keloğlan ve Derenin Sınavı
Bir varmış, bir yokmuş… Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, yemyeşil tarlalarla çevrili bir köyde Keloğlan annesiyle birlikte yaşarmış. Bu köyün en güzel meyveleri, derenin öte yanındaki bahçelerde yetişirmiş. Elmalar kırmızı mı kırmızı, sulu mu suluymuş. Her sonbahar, köy gençleri sepetlerini alır, bahçeye gidip elma toplarmış.
Bu yıl da büyük bir toplama günü varmış. Keloğlan, iki arkadaşı Hüseyin ve Ramazan'la birlikte erkenden yola çıkmış. Güneş yeni doğarken köy meydanında buluşmuşlar. Yanlarında büyük sepetler, neşeyle şarkılar söyleyerek yola koyulmuşlar.
Bahçeye vardıklarında herkes dalından elma toplamaya başlamış. Keloğlan her zaman olduğu gibi dikkatli ve sabırlıymış. En kırmızı, sağlam elmaları seçiyor, dallara zarar vermeden topluyormuş. Ramazan da titizmiş. Ama Hüseyin biraz aceleciymiş, her elmayı sepete atıyor, bir an önce bitirip köye dönmek istiyormuş.
Öğleden sonra dönüş zamanı gelmiş. Üçü de kolları sepet dolusu elmayla dolu dönmeye başlamış. Ancak dönüş yolunda bir sorun varmış: Derenin üstünden geçilen taşlar, yağmurlardan sonra biraz kayganlaşmış.
Keloğlan temkinli davranmış:
— Dikkat edin, taşlar ıslak. Yavaş geçelim, demiş.
Ramazan başıyla onaylamış ama Hüseyin:
— Off Keloğlan, sen hep yavaşsın! Ben tek adımda geçerim buraları, demiş.
Hüseyin birden sepetleri sallaya sallaya dereye atlamış… ama ayağı kaymış! "Şaaat!" diye suya düşmekten son anda kurtulmuş, ama bütün elmaları dereye dökülmüş! Kırmızı elmalar suyun üstünde dönerek akıntıya kapılıp gitmeye başlamış.
Ramazan paniklemiş:
— Eyvah! Elmalar gitti!
Keloğlan hiç düşünmeden sepetlerini yere bırakmış. Hemen suyun kenarına koşup elmaların peşinden gitmiş. Derenin kenarında bir çatal yerde, çalıların arasında bazı elmalar toplanmış. Keloğlan uzanarak üç beş tanesini toplamayı başarmış.
Sonra dönüp Hüseyin'e bakmış. Hüseyin gözleri dolu dolu olmuş:
— Ben… ben hep acele ettim. Dinlemedim sizi. Sepetim boş kaldı. Anneme ne götüreceğim şimdi?
Keloğlan gülümsemiş:
— Elma dediğin her yıl olur Hüseyin. Ama dostluk bir bozulursa kolay kolay yerine gelmez. Al, benim sepetten yarısını sana vereceğim.
Ramazan da hemen:
— Ben de paylaşırım! Ne de olsa hepimiz aynı sofradayız.
Üç arkadaş elmalarını eşitçe paylaşmışlar. O gün köye döndüklerinde herkes onların dostluğunu konuşmuş. Padişahın adamı bile tesadüfen köyden geçerken bu olaya şahit olmuş. Saraya döndüğünde Padişah'a anlatmış:
— Padişahım, öyle bir delikanlı gördüm ki, elmasını değil, gönlünü paylaşır. Adı Keloğlan!
Padişah bu hikâyeden çok etkilenmiş. Keloğlan'ı görmek istemiş ama Keloğlan, saraya gitmemiş:
— Beni tanımak isteyen, gelsin köyüme. Burada dostluk da, elma da var, demiş.
Ve o günden sonra köyde her yıl "Dostluk Elması Günü" ilan edilmiş. Gençler birlikte meyve toplar, sonra birlikte paylaşır olmuş.
Ve gökten üç elma düşmüş: Biri yardımlaşanın başına, biri paylaşanın kalbine, biri de dostluğa inananın gönlüne…
SON
Kullanıcılar bu masalı da beğendi: Çocuklara Masal